Sunday, December 20, 2009

pitchfork

"pitchfork" yıllık en iyi 50 album ve en iyi 100 şarkı listesini yayınlamış bulunuyor. bir tanecik pitchfork'umuz, "ultimate guideline to music" olarak bir liste hazırlıyorsa eğer bir göz atmakta fayda vardır efendim.

Albüm listesi şöyle:

10 - Girls - Album
9 - Fever Ray - Fever Ray
8 - Phoenix - Wolfganf Amadues Phoenix
7 - Bat For Lashes - Two Suns
6 - Grizzly Bear - Veckatimest
5 - Raekwon - Only Built For Cuban Linx... Pt.II
4 - The Flaming Lips - Embryonic
3 - The XX - The XX
2 - Dirty Projectors - Bitte Orca
1 - Animal Collective - Merriweather Post Pavillion


Tabii herkesin listesi kendine. Misal Fever Ray, Raekwon ve Girls bu listeye hiç girmemeliydi bana sorarsanız. Bat For Lashes'in albümünü dinlemedim, yorum yapmak istemiyorum. Animal Collective haklı bir birincilik almış, kesinlikle katılıyorum. The XX'in üçüncülüğü beni çok gururlandırdı, kendim 3. olmuş gibi oldum nedense ve son olarak Grizzly Bear ve Phoenix'in listenin daha üst sıralarında olmalarını bekliyordum. Biraz buruk oldu içim itiraf etmeliyim ki.

Nedir ne değildir merak edenler için playlist hazırlamayı ihmal etmedim tabii ki.





Yılın en iyi şarkısı da Animal Collective'den "My Girls" seçilmiş. "While You Wait For the Others"ı ne yapacağız peki, onu bilemedim ben...

el-hubb

film her ne kadar hayalkırıklığı yaratmış olsa da, bu hamam sahnesi zihnime kazındı bir kere. tosunfatması sen seversin bunu kesin...


Of Moons, Birds And Monsters

Bu şarkının ne anlattığını çözen olursa bana da anlatabilir mi acaba? tarifsiz meraklar içindeyim.



Şimdiden söyleyeyim yalnız. songmeanings'teki yorumlar beni hiç mi hiç tatmin etmedi...

(bonus 2 mgmt şarkısı daha ekledim playlist'e ama youtube problemi yaşıyorsanız şarkıları dinleyemezsiniz. hala dns olayına girmemiş olanlar için de şöyle yapalım: http://www.opendns.com)

Monday, November 23, 2009

Naci En Alamo

Bu son söz veriyorum. Bu tematik gidişata son vermeden önce bir şarkı daha paylaşmam gerek ama. Gritos De Guerra ile aynı albümden. Vengo filminin soundtrack albümü. Acayip bir şarkı bu ya, oyle boyle değil. Dilini bilmeseniz ne yazar yani. Buyurun...

Vengo - Naci en Alamo [Radio Edit]




Bu arada albüme aldanıp filmi izlemeye kalkmayın. Ben denedim, hiiiç gerek yok. Soundtrack'i dinlerken siz kafanızdan uydurun bir film,
o kafi olur.

Tuesday, November 3, 2009

son birkaç post'taki akdeniz temasını bozmayalım o zaman. ama vallahi bu şarkı beni kendisi buldu. yaklaşık yarım saat önce ofiste durup dururken bu şarkıyı çalan arkadaşa teşekkürü bir borç bilirim.




Monday, November 2, 2009

s'agapo s'agapo

Bu şarkıyı Yunan müziğine merak saldığım bir dönemde rastgele şarkılar indirirken bulmuştum. Zaman zaman yaparım böyle. Hiç bir referans noktasına dayanmadan sallayarak indiririm. Havada uçanı kaçanı ne bulursam indiririm. O kadar emek verip bir sürü aptal şarkı indirmek, onları tek tek dinlemek, bir yandan harcadığın vakte yanarken bir yandan da umudunu kaybetmemek ve sonunda gerçekten harika bir parça bulmak. (burada bir mastercard reklam teması sezdim ya neyse)
Bu şarkı da emeklerimi boşa çıkarmayan şarkılardan biri olmuştu. Üstelik sözlerine merak salınca saatler süren bir arama yapmak zorunda kalmıştım. şimdi ise sonuca google'daki ilk sayfadan ulaşabiliyorsunuz. Keşke hala bu kadar boş vaktim olsa da saatlerce nette şarkı peşinde dolaşabilsem.






Put on your white clothes
become a lily and come out of your flower-pot
and come next to me
so that I can too celebrate my May

Put on a blue bead
so that the islands don't put the evil eye on you

I love you, I love you
where do you put me?
In a tall tower giving orders
And if I should fall from there my king?
You'll find yourself in my arms

Become a bee
so that the other bees can dance around you
become a sea
so that the sailors can sing to you

Put on a blue bead
so that the islands don't put the evil eye on you

I love you, I love you
where do you put me?
In a tall tower giving orders
And if I should fall from there my king?
You'll find yourself in my arms.



Saturday, October 31, 2009

Friday, October 30, 2009

Umut, umutsuzluk, hüzün ve suçluluk. En çok da suçluluk. Anahtar kelimelerimiz bunlar. Çözebilecek misiniz bakalım bulmacayı...

Son yazdığım iki post, daha dogrusu son iki şarkı o kadar çok içimi sıkıştırıyor ki. İkisi hakkında da birbirlerine çok da paralel olarak (şarkılar hiç paralel olmasa da) soyleyecek o kadar çok şeyim vardı ki. İkisinde de etliye sütlüye dokunmadan geçtim yine de.

Denedim aslında ama baktım ki anlatamıyorum derdimi bi türlü, ifade edemiyorum, şarkıları koydum yalnızca.

Bu blogu yapma sebebim, müziğin içimde sıkışıp kalmasıydı. ben havaya atacak olsam da, belki biri tutardı.

Öyle olmuyormuş her zaman işte. şöyle açıklamaya çalışayım.

Bir sanat eserini, herhangi bir sanat eserini değerlendirmek istediğiniz zaman 5 noktayı değerlendirirsiniz farkında olarak ya da olmayarak (ben uydurmuyorum bunu bir taraflarımdan bu arada)

Neyse, 5 nokta demiştik.
- subject
- interpretation
- style
- context
- emotion

Cümle içinde kullanmak gerekirse;
"Sanatçının içinde bulunduğu ekonomik, sosyal, politik vb. durumun etkisiyle bir konuyu kendi tarzıyla yorumlaması" (nerde bu cümlenin öznesi) Buraya kadar tamam di mi? Peki ne eksik bu cümlede? Duygu, bravo. Neden? Çünkü onu ben katıyorum esere. (yani sanatçı da katıyor elbette, benden çok o katıyor tamam. anlatıcam derdimi bi dakka)

Ben dinleyici, izleyici yani sanatı appreciate eden kişi olarak konuyu değiştiremem, yorumu değiştiremem, sanatçının etkilendiği koşullar bellidir, sanatçının tarzı sabittir (kendi içinde değişken olabilir, dağıtmayalım lütfen konuyu). Yani bütün bunlar benim yorumuma tabi olmayan kısımlar. Buraya kadar herşey matematik. Yeterli birikimle sanat eseri sizi derinden sarsmasa da onu beğenebilirsiniz.

Ama duygu işte, o çok farklı bir nokta. Esere duyguyu katan benim. Sanatçının vermek istediği duyguyla benim hissettiğim duygu tamamen farklı olabilir. Sanatçı beni elbette yönlendirir büyük ölçüde. Ama benim içinde bulunduğum context'le sanatçının içinde bulunduğu context aynı olmayabilir. Ya da iki farklı dinleyicinin mesela içinde bulunduğu durum aynı olmayabilir. En basit haliyle benim aşktan anladığımla senin aşktan anladığın aynı olmayabilir (Please refer to "Waking Life" of Richard Linklater) Ve tüm bu sebeplerden dolayı o eser birazcık da benim olur. (çok mu iddialı!!) Bence değil. Benim gözlerimde, kulaklarımda farklılaşır çünkü eser az veya çok.

Böyle işte bazen bazı şarkılar çok farklılaşıyorlar. Sanatçı kimbilir hangi tecrübesine, anısına, kıçından sallamasına dayandırmış eserini, bense arkasından ne hikayeler uydurmuşum. Sana nasıl anlatıcam peki ben o hikayeleri ey okuyucu. Adam kendi duygusunu aktarmak için şarkı yapmış, benim de mi illa bir şarkı yapmam lazım o şarkının bana hissettirdiğini anlatmak için.

İşte böyle zamanlarda blog da anlamsızlaşıveriyor bir çırpıda. Paylaşamamanın dayanılmaz ağırlığı üstüme çöküyor.

Vicky Cristina Barcelona'dan bir alıntıyla durumu özetlemek gerekirse:

"I can appreciate art and I love music, but... it's sad, really, because I feel like I have a lot to express and I am not gifted"


Thursday, October 29, 2009

Dün aksam Woody Allen'ın Vicky Cristina Barcelona'sını izledim. Fena değildi diyebileceğim en çok. Yani Penelope Cruz güzel, kimileri için Javier Bardem güzel (bana nedense çok itici geliyor elimde değil), Barcelona zaten çok güzel, filmin müzikleri de güzel olunca işte harcadığınıza pişman olmayacağınız bir 2 saat geçiriyorsunuz. Ama sakın ola ki yanılmayasınız, film bir Woody Allen filmi değil. Woody Allen ile tek alaka kurabildiğim nokta hikayedeki cinsel özgürlük çizgisiydi galiba. Onun dışında herhangi bir yönetmenin filmi olabilir ya da şöyle koyalım noktayı; film bir yönetmen filmi değil. Evet budur.

Filmin sonunda müziklere bir göz atarken aşağıya ekleyeceğim şarkıyı buldum. Sonra da bu şarkı madem bu kadar güzel album de guzel olmalı düz mantığıyla Cafe Del Mar isimli albumler serisini (16 Volume) indiriverdim bir çırpıda. Ama gelin görün ki yanılmışım. Tabii 16 volume'lük serinin tüm parçalarını dinleyemedim ama anladım ki bu chill-out denilen tarzı ne kadar zorlasam da benimseyemeyeceğim. Eskiden bilgisayar dergileriyle beraber gelen CD'lerin içinde bir sürü MIDI formatında şarkı olurdu. Onlara benzetmekten kendimi alamadım ben bu albumdeki şarkıları. Şimdi bunu söylerken de sanki birilerinin kalbini kırıyormuşum gibi geliyor ya neyse.

İşte buyrun söz konusu şarkımız da budur:




Friday, October 16, 2009

bana öyle geliyor ki önümüzdeki aylarda sık sık dinleyemeye ihtiyacım olacak bu şarkıyı.

i bless the rains and winds coming in
from africa to malaga


isveç'li bir gruptan dinleyince daha anlamlı oluyor sanırsam...



Sunday, September 13, 2009

while you wait for the others

Uzun uzun yazmak istemiyorum bu şarkıyla ilgili, "pitchfork" yeterince övmüş zaten, şu ana kadar track review section'ımızda 10 verdiğimiz tek şarkı diyerek. Doğrusunu söylemek gerekirse pitchfork bu puanlamaları yaparken nasıl bir sistem kullanıyor hiçbir fikrim yok. Tek bildiğim kolay kolay yüksek puan vermedikleri ki bununla dalga geçen harika bir "The Onion" yazısı vardır. Ona da burdan buyurun lütfen: http://www.theonion.com/content/news/pitchfork_gives_music_6_8.

Pitchfork bir referans noktası olarak hakikaten muhteşem bir kaynak ama bu şarkıyı 10'luk yapan nedir, ne bileyim mesela Volcano Choir'ın "Island, IS" şarkısında ne eksik kalmıştır da 9 almıştır, bunlar benim kafamı karıştıran konular. Üstelik bu değerlendirmeler pek çok farklı eleştirmen tarafından yapıldığı için sistematikliğin sağlanmasının iyice imkansızlaşacağı kesin.

Düşündükçe daha da saçma geliyor. Sanki sınav kağıdına not veriyorsunuz. Sınav soruları için bir çözüm anahtarı vardır hiç değilse. O da sayısal sorular için geçerli daha çok. Bir de bizim durumumuza bakın. Bir şarkıya 10 üzerinden not veriyoruz. Nerde bunun çözümleri? Şimdi mesela "While You Wait For The Others" olayın bittiği nokta mı yani? Bunu mu anlamak lazım bilmiyorum ki...

Ya bu kadar atıp tuttuğuma bakmayın ben pitchfork'u çok seviyorum aslında...

Neyse, konudan epeyce uzaklaştım galiba. Aslında tek derdim şu şarkıyı bloga eklemekti. 9 mu 10 mu siz karar verin artık. Ben puan vermeme hakkımı kullanıyorum.

Grizzly Bear - While You Wait for the Others




Bu arada bu koyduğum
canlı performans kaydı (Morning Becomes Eclectic programından). Albüm versiyonununa kıyasla daha çok sevdiğim için...

Thursday, September 10, 2009

Radiohead - Just

Aşağıdaki yazı "Working Class Magazine" blogundan alıntıdır. Steven Wells tarafından Radiohead'in "Just" videosundan yola çıkılarak yazılan bir eleştiri. İlginç geldi, paylaşmak istedim.


Radiohead - Just


Steven Wells:

It's the video for ‘Just'. Which, by the way, just happens to be an amazing piece of music.

But this video speaks great echoing volumes about Radiohead's massive popularity with white Western middle class 21st Century males, aka the most privileged and pampered group in human society.

It features a rich white male lying down on the pavement.

As a rich white male pop band look down form a nearby building, rich white people approach the geezer and ask why he's just lying there and not running around going "whoopee!" and spending cash and generally enjoying being the one of most privileged bunch of c*nts in human history.

Now I imagine a lot of editing went on at this point because no one tells the miserable f*ck to get up, pull his socks up, take some Prozac and stop feeling sorry for himself. No-one says: ‘Look our grandparents used to make regular visits to the doctors to have tapeworms wound out of their f*cking arseholes on sticks, so think on you sad c*nt, stop just f*cking lying there blocking the pavement and go do something useful, you pathetic, self-pitying piece of shite."

The last shot is an aerial view of every white middle class person for miles lying on the ground being really sad.

The moral is clear: rich, white, healthy 21st Century westerners are totally justified in being like really sad and oh-woe-is-me and why they love rock bands fronted by rich, white, healthy 21st Century westerners who bellyache on and on and on about how f*cking pitifully miserable they are.

And it explains why the band have never written a song titled ‘F*ck Me — More Money!' or ‘Let's Go Down The Cashpoint'.

In 1999 Travis asked ‘Why Does It Always Rain on Me?' At my command thousands of NME readers sent whiney Fran Healey a postcard reading "Because you're a c*nt". But I then wrote a personal letter to Fran, stating that if he really wanted to know he should ask Thom Yorke but that he might not like the answer because it would almost certainly make him lie down on the pavement, like forever.

Tuesday, September 8, 2009

He Hit Me (It Felt Like a Kiss)

Şarkıyı ilk olarak Grizzly Bear'den duydum. Sözler bir garip:

He hit me and it felt like a kiss
He hit me but it didn't hurt me
He couldn't stand to hear me say
that i'd been with someone new,
and when i told him i had been untrue
....
....
But he hit me and I was glad

şeklinde devam ediyor...

Ama ilginç bir çekiciliği var şarkının itiraf etmek gerekirse. İlk önce Grizzly Bear yorumunu dinleyelim.


Grizzly Bear - He Hit Me (It Felt Like a Kiss)




Erkek sesinden dinleyince şarkıyı bir mantık çerçevesine oturtmakta zorlandım açıkçası. Sonra şarkının 1962 yılına ait bir "The Crystals" yapımı olduğunu öğrendim. Buyrun.


Crystals - He Hit Me (And it Felt Like a Kiss)




Siz de hissediyor musunuz aynı duyguları acaba?
Kadın vokalden dinleyince şarkının havası birden değişmiyor mu? Sözler bir ciddiyet kazanıyor. Üzerinizde bir ağırlık, suça ortaklık hissediyorsunuz.


Tüm bunları yazarken biraz daha araştırma ihtiyacı hissettim. Görünen o ki, şarkı o dönemlerde ünlü bir şarkıcı olan "Little Eva"nın erkek arkadaşı tarafından sürekli dövüldüğünün ortaya çıkması ve Little Eva'nın bu olayın erkek arkadaşının ona olan sevgisinden kaynaklandığı yönünde açıklamalar yapması üzerine yazılmış. Tacize uğrayan kadının bakış açısıyla yazılan bir protesto şarkısı (kaynak: Wikipedia). Şarkı piyasaya sürüldükten sonra epeyce tepki toplamış, bir başarı da yakalayamamış.

Şimdi iki versiyonu da birkaç kere daha dinledikten sonra söyleyebilirim ki, Crystals'ın vermeye çalıştığı mesaj daha doğrusu bizim bakış açımızı değiştirme çabası Grizzly Bear'in yorumuyla amacına ulaşıyor. Belki farklı bir dönemde yaşıyor olmamızdan kaynaklanıyor, belki de şarkıyı bir erkek sesinden dinlediğiniz zaman daha objektif yaklaşılabilir olmasından. Bilmiyorum. Tek bildiğim şey şarkıyı tekrar tekrar dinlemekten kendimi alamadığım.

En doğrusunu "Hole" MTV Unplugged yorumunun başında söylemiş galiba. "It's a really sick song..." Oldu olacak bu versiyonu da dinleyelim madem:

Hole - He Hit Me (It Felt Like a Kiss) [From Mtv's Unplugged]






Monday, September 7, 2009

bu haftasonu inglourious basterds'i izledim. tarantino'nun yeni filmi. "uzun zamandır izlediğim en iyi filmlerden biriydi" tabiri vardır ya. yok, öyle değil bu film. hayatım boyunca izlediğim en iyi filmlerden biriydi. abartmaktan çekinmiyorum.

ekşisözlük'te yazanları okudum biraz. birisi tarantino'yu önceden bilenler için çok da değerli bir film değil diye yazmış. bense tam tersini düşünüyorum. tarantino filmlerine aşinaysanız değer kazanıyor film. tarantino tartışmasız film dünyasının en anlamlı yönetmenlerinden biri. bütün sinema dünyasını düşünün. klişe kelimesinin en uzağında yer alan yönetmenlerin başında gelir heralde tarantino. bir de nazi almanya'sıyla, soykırımla ilgili filmleri düşünün. schindler's list'i tenzih ederek söylüyorum, çok klişe bir konudur bu aslında. dünya tarihinin en trajik olaylarından biri hakkında bu kadar çok film yapılması, bir noktada klişeleşmesi de normal zaten. bir eleştirim yok buna yani, yanlış anlaşılmasın.

anlatmak istediğim şu; klişe kelimesinden bu kadar uzak bir yönetmen elini sinema tarihinin en klişe konulardan birine atmış ve ortalığı resmen dağıtmış. hem literal hem mecazi anlamda. nasıl ifade edilir bilemiyorum. deneyeyim yine de: soykırım filmlerini klişelikten kurtarmış, kendi sinema dilini klişeleştirerek. bilmiyorum ne kadar anlatabildim kafamdan geçenleri ama işte tam da bu noktada zaten gönülden bağlı olduğum şahs-ı muhterem beni kendisine daha da bir hayran bıraktı.

şimdi tabii, bu yazıyı okuyup da filme gidenler olursa aranızda kesin hayalkırıklığına uğrayacaklardır. öyle olur hep, sorumluluk kabul etmiyorum ben ona göre..


ağır spoiler'dır aşağıdaki cümle ona göre.. bırakalım okumayı lütfen.

---- yasal uyarı, filmi izlemeden aşağıdaki yazıyı okumak ruh sağlığına geri dönülmez zararlar verebilir-----

ben sorumluluk kabul etmiyorum ama tarantino tüm sorumluluğu üzerine almış zaten: "You know something Utivich, I think this just might be my masterpiece."

iddialı insanları seviyorum galiba. hele bunu tüm dünyaya duyurmaktan çekinmiyorsa, hele bi de bu iddiasında haklıysa....


NOT: Müzik yok bu sefer farkındayım!

Saturday, September 5, 2009

Çok değerli G.A. için özel olarak koyuyorum bu preview'ü bloga (full version olmadı maalesef). Geçenlerde "Herşey yalan" diye başlayan çağlamamı, karşı tribün edasıyla "Yalan" diyerek boş bırakmadığı için. Lisedeyken çok yapardık, aradan yıllar geçti; sözde corporate olduk ama işte o hücrelerimize işlemiş arabeski muhafaza ediyoruz. Şükürler olsun...

Wednesday, September 2, 2009

şarkımız ay'daki kadının son commentine cevap olarak geliyor. aşk, şehvet, intikam, macera ve hız tarifleriyle pek örtüşmemiş olabilir, farkındayım. ama ben kendisine bunu uygun gördüm.

Emiliana Torrini - Jungle Drum

Tuesday, September 1, 2009

tamam biliyorum. benim de içimde bi yara. olmuyor ama n'apim. light bir dönüş yapmak daha mantıklı olacak bu durumda.

bir hikayesi yok bu şarkının. sadece son 20 sn.sini dinlerken karnıma ufak bir ağrı giriyor. neden bilmiyorum. iş var bu adamlarda evet. yoksa benim karnımı ağrıtmak kolay mı öyle nedensiz.


The xx - Basic Space




(yok yok vardır bu karın ağrısının kesin bi nedeni!!)

Sunday, June 21, 2009

rock 'n coke

Bu seneki Rock'n Coke 17-18 Temmuz tarihlerinde İstanbul Park'ta düzenlenecek. Şu ana kadar hiçbir rock'n coke'a katılmamış biri olarak tek pişmanlığım Guano Apes'in geldiği seneyi atlamak oldu. Bu sene de gitmeyi aklımın ucundan geçirmiyordum, ta ki billboard'larda Santogold ibaresini görüp, toplu taşıma aracında olduğumu unutup sesli bir şekilde heyecanımı belli edene kadar.

Buraya kadar herşey yolunda. Uzun süredir hayalini kurduğum bir şey gerçekleşiyor. İlk dinlediğim günden beri kalbimde taht kuran Santogold istanbulda konser vermeye geliyor. Ne mutlu!! Ama işte ama, Santogold sahneyi pazar akşamı 00:05'te alacak. Şöyle cumartesi günü saat 10 sularında başlasaydı konserine, sabaha kadar devam etseydi olmaz mıydı yani? Tek umudum ertesi gün işyerinde herhangi bir projeye assign edilmemiş olmak (fingers crossed).

İşin kötüsü kendime de güvenemiyorum. Eski enerjiden eser kalmamış bünyede. Bu haftaki Efes One Love Festival'a kombine biletim olmasına rağmen sadece 2 saat katılabildim mesela. (Bu arada çok güzel bir organizasyondu. Bir dahaki sene cuma gecesinden olan enerjimi tüketmemeye kararlıyım.) Yine de şunu biliyorum Santagold'u kaçırırsam eğer kendimi asla affedemem. Sözün özü pazar akşamı hepinizi İstanbul Park'ta görmek dileğiyle. Bilmeyenler için de Santagold'dan seçmeler efendim. Buyurun...





vampire weekend

bir süredir blog yazılarını aksattım farkındayım ama çok güzel bir grupla geri dönüş yapıyorum. Vampire Weekend keşfetmekte çok geç kaldığım gruplardan; albümleri çıkalı bir yıldan fazla oluyor. ben de birkaç aydır dinliyorum ama sizinle paylaşmak bugüne kısmet oldu. Columbia Üniversitesi'de okurken tanışan 4 gençten oluşuyor grup. Afrika ve Klasik Batı müziğinden etkilenmişler ve ortaya harika bir kombinasyon çıkarmışlar. Playlist'e benim favorim olan şarkılarını ekledim ama tavsiyem albümün tamamını dinlemeniz. (Albümün adı da vampire weekend) Bütün şarkıları güzel olan albümlerle karşılaşmak çok kolay olmuyor malum.



Tuesday, May 26, 2009

İlkokul yıllarımızdan kalan klasik ezberlerimizden biri bilim adamları tarafından 2006 yılında bozulmaya karar verildi hatırlarsanız. Merkür,Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün, Plüton dokuzlusundan bahsediyorum. Plüton ne yazık ki bu gruptan koparıldı ve cüce gezegen olarak sınıflandırılmaya başlandı. Hatta 1930 yılında edindiği ismi yine bu duygusuz bilim adamları tarafından 134340'a değiştirilmiş. Değiştirilmiş diyorum çünkü bu kısmı yeni öğrenmiş bulunmaktayım. Böyle iç burkucu bir olay işte. Gezegenlikten kovulduğu yetmezmiş gibi, ismini de elinden almışlar yılların Plüton'unun. Clare & The Reasons da bu acı olaya duyarsız kalamamış ve Plüton'un anısına bir şarkı yazmışlar. Kendileriyle ilgili hiçbir bilgim yok ama bu duyarlılıklarından dolayı kendilerine teşekkür etmek istiyorum izin verirseniz bütün Plüton sevenler adına.

Clare & The Reasons - Pluto





Wikipedia'dan alıntı: In January 2007, the American Dialect Society chose "plutoed" as its 2006 Word of the Year, defining "to pluto" as "to demote or devalue someone or something", "as happened to the former planet Pluto when the General Assembly of the International Astronomical Union decided Pluto no longer met its definition of a planet.

R.I.P. Pluto.

Sunday, May 3, 2009

Hazır sinirliyken son günlerin popüler isimlerinden Lady GaGa'dan çıkarabilir miyim hırsımı acaba? Tamam gayet kendini dinleten, böyle catchy dedikleri türden bir şarkı yapmış eyvallah. Ne kadar formulize olursa olsun, işin ucunda sanat olunca formul olmaz diye bir kural yok nasıl olsa. Ona da eyvallah.

Ama bu formulizasyonla taklitçilik arasında bir sınır yok mu yani, çok mu ince bir sınır bu, ben mi gözden kaçırıyorum birşeyleri acaba?

Diyelim ki ziyadesiyle kişilik sahibi bir müzisyen olan Peaches'tan esinlenmeye karar verdin cesaretini toplayıp
(kibarca söylemek gerekirse), biraz daha usturuplu yapamaz mısın bunu yani. 4 dk'lık şarkının 17sn'sine saklanmakla olmuyor maalesef (evet üşenmedim saydım). Poker Face'te 02:24'de dikkat edelim lütfen.

Fazla tepki verdiysem, Peaches'a olan derin sevgi ve saygımdandır mazur görün..


Lady GaGa - Poker Face


Found at skreemr.com


Peaches - Fuck the pain away


Found at skreemr.com


Bu arada vakti olan okuyucuya, "Fuck the pain away"in sözlerini irdelemesini öneririm.

Bu da benden ufak bir yardım:
Blondie: Debbie Harry
Chrissy: Chrissie Hynde
IUD: Intrauterine Device

İyi ki var şu internet ya. Songmeanings 'te dolaşırken buldum. Fuck the pain away'i yorumlamış. Kopardı beni akşam akşam. Sinir minir kalmadı, allah razı olsun...

ToddBox 'tan alıntı:


"Okay, OBVIOUSLY none of you get the true meaning to this song. Wise up folks. Listen to the teaches of ToddBox. This song is about a mother and her infant child. It's so clear. I'll take you all through line by line.

"Suckin on my titties like you wanted me" - Hello? Can we say nursing? So the baby is getting milk from the mother. That happens every day in the McDonald's lobby. We have all see it. The baby wants more milk so in essence it wants more of the mother. Get it? Good suck-o's. Next!

"Callin me all the time" - Babies need attention and everything is taken care of by their parents. I don't know if you have ever seen a baby...but good lord they cry all the time. This child is calling its mother all the time. Obvious.

"Like Blondie, check out my Chrissy behind, its fine all of the time" - The mother is Blondie. The baby is calling for "blondie" and it wants to be changed. "Chrissy" is obviously a new slang word for "poopies" that is not popular yet. This child will kick off the "chrissy" word and make it popular and light the world on fire. The last half of this line is total sarcasm. The child is being cocky because the mother is not cleaning it's "chrissy" behind fast enough. Just imagine somebody saying "It's fine all of the time" with a total disregard for truth. That is the inner dialog of the child.

"I like Sex On the Beaches" - See this is where it might get tricky for yall. The song changes perspectives. Other than changing perspectives this line is ultra simple. It goes back to the mother who after a day of listening to its hipster child cry and wiping ass...well she wants to take a break and relax and have a "sex on the beach". So easy.

"What else is in the teaches of Peaches?" - Well the mother is thinking about how to properly raise a child. What else should I teach this child when it gets older. I call the child "it" because that is one thing the song leaves a mystery we are not aware of the gender of the child. Anyway this line comes down to proper parenting/teaching methods and that Peaches is worried about being a decent parent.

"Huh? What? Right. Uh." - This is just her inner dialog after googling parenting/teaching methods. Her first reaction is Confusion - "Huh?". Her second is a desire to understand - "What". The third is Understanding - "Right". The final is her call of satisfaction of her new found knowledge - "Uh". Her desire to learn is impeccable and we should all hope to follow in her footsteps.

"IUD. SIS. Stay in school. Cause its the best." - "IUD" I think this is something that Peaches leaves for the listener to decide the meaning. I say it stands for " incinerate used diapers", but who am I to say? "SIS" is just slang for "Stay in School". It goes back to the "Chrissy behind" line. The child wants to be hip and is starting a slang word. The mother knows this and wants to stay in touch with her child. She is trying but the child knows what she is doing. And even us as listeners can tell that "chrissy" is better than "SIS". She says "SIS" and then repeats the meaning. What a dorky thing to do.

"Fuck the pain away." - The mother needs to get the rejection of the child off of her mind. She needs to start anew. She is calling out for somebody else she can have sex with for two reasons. 1. To make a new child she can bond with better. 2. She can get the whole thing off of her mind and get rid of the pain.

That's what it is. "