Tuesday, March 31, 2009

en sevdiğim blogger ım geri dönmüş, oyle diyor kendisi. bir de istek şeyettirmiş kutlamalara başlayalım gibisinden. iyi yapmış. biz de sebeplenelim madem.


Gnarls Barkley - Blind Mary





başta kendisine binbir emek hazırlanan playlist'i silmeyi başaran tosunfatması olmak üzere, tüm okuyuculara birşey açıklamak istiyorum izin verirseniz. burada post edilen bütün şarkılar ve de videolar downloadable'dır efendim. ihtiyacınız olan tek şey browser tercihinizi dünyalar harikası firefox tan yana kullanmak ve kendisine download helper ile ufak bir ayar vermek. internet tecrübeniz baştan aşağı değişecek, emin olabilirsiniz.

Monday, March 30, 2009

tough love

bazen bi albumle iletişim kurmanız çok zor oluyor. kaliteyi görüyorsunuz, insanların neden sevdiğini de anlıyorsunuz ama sizde aynı etkiyi bir türlü yaratmıyor işte. Lykke Li'nin "Youth Novel" albümüyle aramızdaki ilişki de aynen bu context içinde gelişti. Albümü hatırı sayılır kez dinlemişimdir, canlı performanslarından da ziyadesiyle memnun kaldım. ama tam da tanımlayamayacağım birşeyler eksik kaldı işte.

işin ilginç yani Lykke Li ile (nasıl okunduğuna dair hiçbir fikrim yok) aramızda özel bir bağ varmış duygusu oluştu bende. sanki birgün bi yerlerde karşılaşsak, birbirimize dik dik bakıcaz, karşılıklı sert birer selam çakıcaz ve gözlerimizle birbirimize "I know what you're thinking" diyeceğiz. sevenleriniz çıkacaktır muhtemelen. buyrun...

Lykke Li - Hanging High




Thursday, March 26, 2009

one of those moments...

Bound Stems hakkında girmeyi planladığım ilk post bu değildi aslında ama biraz evvel yüzümde yarattıkları gülümsemeden dolayı kendilerinden bir an evvel bahsetmem gerekiyor. Önce şarkıyı dinlemeniz lazım tabii ve sonra da sözlerini dikkatlice okumanız. Ne kadar çok şey bekliyorum okuyucudan. farkındayım, farkındayım...



(copy-paste lyrics, yanlışlıklar var galiba ama idare edin)

"Winston, I'm sorry. There's no word from Washington."
You can see all the faults of the world outside your window. "Clementine's gone off to bed. Sir, I'll see you in the morning." Winston I'm sorry, I don't know where Franklin's gone.
On the evening radio, with his hand to God, he said, "I knew it all along." Then when he and I talked, he said, "Tell me what you think of the world, would you now?"
It's important that we meet now, there isn't enough to go home. "I beg your pardon if you woke up feeling sorry," I said.
"There isn't enough to go now." I saw you smile with your people when you got off board. Oh, we're in a puzzle now.
Winston, I'm sorry, I can't say the blame is wrong. Uncle Joe's gone off to work, said he'll be back in the evening. Clementine's been left alone, spent the evening with your daughter. Winston, I'm sorry the fortunate friendship's gone.
...And only Clementine knows. With the evening's gone, she said, "Remember being strong?" Then they cried a dry sob.
These people need you more than they ever did, now.
"It's important that we meet now, there isn't enough to go home." I beg your pardon if you woke up feeling sorry. I said there isn't enough to go now, I saw you smile with your people when you got off board.
Oh, we're in trouble now.


Bir süredir ne anlatmak istediklerini anlamaya çalışıyordum. Winston kim? Franklin kim? Clementine kim? Tam olarak ne anlatmak istiyorlar? Bi türlü anlam veremiyordum. Sonra bir yerlerde şarkıda bahsedilen Winston'ın Winston Churchill, Franklin'in Franklin Roosevelt, Clementine'ın da W.Churchill'in karısı olduğunu öğrendim. W.Churchill II. Dünya Savaşı sırasında İngiltere'nin Başbakanı, Roosevelt de aynı dönemde Amerikan'ın başkanlığını yapıyor. İçimden bir yuh nidası yükselmedi dersem yalan olur. İşte bütün bunların üstüne Bound Stems'in bir röportajını okurken grubun söz yazarı ve solisti Bobby Gallivan'ın lise tarih hocası olduğunu öğrendim ve o zaman herşey bir mantık çerçevesine oturdu. Hoş ben yine de şaşkınlığıma engel olamıyorum, sen tutup II. Dünya Savaşı'ndan bahseden bi şarkı yazacaksın. Bunu da dönemin liderlerinin üzerinden yapıp, onları birer politikacı olmanın ötesinde insancıllaştıracaksın, bi de boyle güzel bi müzikle eşlik edeceksin bütün bu şölene. Harika. Başka kelime bulamıyorum.

Sonra insan hayal etmeden duramıyor tabii, bizim lisedeki tarihçimiz Muhsin Hoca bir grup kurmuş, böyle bi şarkı yazmış; olmuyor. Gerçi o adamı bi Mehter Takımının lideri olarak canlandırabiliyorum mesela gözümde, böyle geleneksel kıyafetleri giymiş falan. Bu oldu işte :)

(Bound Stems'den daha çok bahsedicem. Hayatıma giren en iyi gruplardan kendileri.Kendinizi hazırlayın yani o açıdan!)

Wednesday, March 25, 2009

boarded doors

hakkında söyleyecek çok da bişeyim yok aslında bu şarkının. ortalamanın üzerinde bir şarkı yalnızca. birkaç defa dinlenecek ve etkisini kaybedecek. ama şarkının sonundaki gitar riff'i beni benden alıyor. ne kadar basit ama ne kadar etkileyici. şarkıyı tekrar tekrar baştan sona dinlemek zorunda kalıyorum.

The Morning Benders - Boarded Doors
Found at skreemr.com

kotu hissettim kendimi şimdi gruba karşı. o kadar da sıradan degiller ya. bi myspace sayfalarını ziyaret edin bari. boyle bi katkım olsun.

Sunday, March 22, 2009

sevdiğim şarkıların cover'larına oldum olası şüpheyle yaklaşmışımdır. sizin derinden bağ kurduğunuz melodinin altından girip üstünden çıkarlar bir yenilik getirmek uğruna; bütün derinliği, duyguyu da alıp götürürler beraberlerinde.

iyi bir cover dahi olsa elimizdeki, dinleyicinin alışkanlığına meydan okur, ondan çoğunlukla karşılıksız kalacak bir şans ister, bu şansı aldığında da biraz önyargısız yaklaşılmasını. dinleyici burada zaman zaman şarkının üreticisinden daha fazla sahiplenir orjinal şarkıyı. (hep sezen aksu geliyor buna örnek olarak aklıma, kadının umrunda değil, ben istesem bana da verecek neredeyse şarkılarından birini, ama ne zaman denk gelsem yeni yetme popçulardan birinin sezen coverımsısına içim eziliyor)

neyse ki bu işi adam gibi yapan usta müzisyenler de var. iyi cover deyince aklıma ilk gelen örnekler Mary J. Blige'ın U2'nun One şarkısını yorumlaması ki ilk duyduğumda birkaç yıl önce nefret etmiştim, sonradan orjinalinden fazla sevmeye başladım ve Patti Smith'in "Smells Like Teen Spirit" yorumu. Patti Smith'in ilk gençliğimizin (ben o zamanlar dinlemeye başlamıştım) Nirvana klasiklerinden birini kötü yorumlayacağını aklıma bile getirmemiştim zaten, bu olumlu önyargı da cover'ı çok sevmemde etkili olmuştur belki de, kimbilir..

tabii bu kadar bahsettikten sonra kuru kuru bitirmeyeceğiz yazıyı. you're welcome :)

Patti Smith - Smells Like Teen Spirit





Mary J. Blige covers U2's "One"






fiery crash

uçağa binmekten çok korkuyorum. stresi birkaç gün öncesinde başlıyor. 24 saat kala uykusuzluk, iştahsızlık, karnıma yerleşip gitmek bilmeyen huzursuz bir ağrı ve ara ara nükseden bir kalp çarpıntısı ortaya çıkıyor ve bütün bu işkenceye rağmen uçakla seyahat etmek durumunda kalıyorum zaman zaman.

son 3-4 uçak yolculuğu öncesi yeni bir alışkanlık geliştirdim. Andrew Bird'ün "Fiery Crash" şarkısını yolculuktan bir iki gün önce, kendi kendime çaktırmadan, yani istem dışıymışçasına dinlemek. Sanki bunu bir batıl inanç sonucu değil de rastlantısal olarak yaptığıma kendimi inandırmak. Şimdi burda kelimelere dökünce pek anlamı kalmayacak galiba. Ama ben biliyorum ki bir dahaki yolculuk öncesi de aynı şeyi yapacağım.

tabii bir batıl inanç olmasının ötesinde "Fiery Crash" dinlemeden birkaç gün geçiremediğim şarkılardan, en azından şimdilik. Andrew Bird müthiş bir söz yazarı herşeyden önce, onun için bu şarkıyı dinlerken sözlere mutlaka dikkat etmenizi rica edeceğim sizden. Uçak yolculukları öncesinde "crash" anını gözünde canlandırmaktan ve bu şekilde herkesin hayatını kurtarmaktan bahsediyor. Tabii çeşitli internet sitelerinde bunun da bir alt metni olduğuna dair yorumlar bulabilirsiniz. Sözleri de aşağıya ekliyorum kolaylık olması açısından.


Andrew Bird - Fiery Crash


Found at skreemr.com


Turnstiles on mezzanine
Jetways and Dramamine fiends
And x-ray machines
You were hurling through space
G-forces twisting your face
Breeding superstition
A fatal premonition
You know you got to envision
The fiery crash

Oh, close your eyes and you wake up
Face stuck to a vinyl settee
Oh, the line was starting to break up
Just as you were starting to say
Something apropos, I don't know

Beige tiles and magazines
Lou Dobbs and the CNN team
On every monitor screen
You were caught in the crossfire
Where every human face
Has you reaching for your mace
So it's kind of an imposition
A fatal premonition

To save our lives you've got to envision
To save all our lives you've got to envision
And to save all our lives you've got to envision
The fiery crash
It's just a formality
Why must I explain?
Just a nod to mortality
Before you get on

Before you get on a plane

Oh, close your eyes and you wake up
Face stuck to a vinyl settee
Oh, the line was starting to break up
What was that you were going to say?
Hercules & Love Affair projesinin yaratıcısı Andy Butler geçen haftasonu İstanbul'daydı, Otto Santral'de bir konser vermek için. Tabii konser dediğime bakmayın esasında Dj Set düzenleyecekti. Şimdi tabii biraz daha açıklayıcı olmak gerekirse, Hercules & Love Affair bir proje olarak hayata geçiyor ama 2008'in mart ayında çıkardıkları albumleriyle ortalığı resmen kasıp kavuruyorlar ve hatta pitchfork tarafından "Blind" isimli şarkıları 2008'in en iyi şarkısı seçiliyor (tamamen katılmamakla birlikte bu karara saygı duyduğumu belirtmeliyim).

Geçtiğimiz sene içerisinde dinlediğim en güzel albumlerden biriydi Hercules & Love Affair (album de grupla aynı adı taşıyor). Her ne kadar grup tam kadro istanbul'a gelip muhteşem bir konser vermeyecek olsa da, Andy Butler'ı sahnede görmek benim için yeterli olacaktı. Ve fakat dunyanın en şanslı insanı olarak haftasonunu ankara'da çalışarak geçirmek durumunda kaldım.

tek tesellim konserin dj set olması. aşağıdaki videoyu izleyip kendiniz görün lütfen, bu performansı kaçırmış olsaydım beni hiçbir şey teselli edemezdi herhalde.




(pitchfork'un Don't Look Down serisinden)

Thursday, March 19, 2009

a quicky

çok vakit yok. şu anda çalışıyorum. ama bu şarkıyı dinlemeniz lazım. bunca yıl hiç duymamıştım. dinler dinlemez hastası oldum. sanırsam dünden beri 50 kere dinlemişimdir. boyle kotu bir huyum var işte. shitini çıkarıyorum bazen. siz çıkarmayın aman :)



Monday, March 16, 2009

Geçen hafta durduk yerde aklıma geldi, dokuzaltı yolları diye bir şarkı vardı diye. Kimin söylediğini de bilmiyorum, ne bi kasetten dinlemişliğim var şarkıyı, ne de download etmişliğim. Ama ezbere biliyorum, böyle her iki yılda bir aklıma geliyor, sonra unutuyorum. Bu sefer atlamadım ve ufak bir google hareketi sonucu şarkıyı Efkan şeşen'in söylediğini öğrendim. Sonrasında şarkıyı imeem'den bulması hiç sorun olmadı ama embed linkini bir türlü ekleyemiyorum blog'a. Onun için fizy linkinden idare etmenizi rica edeceğim. (ekleyebilirsem sonradan eklemeye çalışacam)

(Update: buldum efenim buldum)




Sözlere bir bakar mısınız lütfen:


çocukluğum henüz sıcak
inanın sonrası yok
sabah akşam çalışırız
bakmayın tantanaya çok
umutlar bir kasada

sıkışmış bir masada
dokuz altı yollarında oy
bir ömür geçer buralarda
sanki yarın dünden uzak
bitmeyen bir ızdırap oy
dokuz altı yollarında

bir zincir boğazımda
sıkar sıkar gevşetemem ağlayamam
ayda yılda bir kaçamak
kaçsak bile yaşama bak
dokuz altı yollarında gülmek yasak
savrulmuşuz odalara

bahara vedalara hasret
şu gördüğün döner koltuk
sanki ömür törpüleyen rulet


Hatırlıyorum da ergenlik yıllarımızda nasıl içli içli söylerdik bu şarkıyı; sanki ömrümüz çalışarak geçmiş, hayat kavgasına düşmüşüz, yıpranmışız, eğlenmeyi unutmuşuz, kendimizi unutmuşuz gibi. Ne dertli ergenlermişiz meğersem. Şimdi bütün haftasonunu şehir dışında çalışarak geçirmiş bünye şarkının ne demek istediğini çok daha iyi anlıyor, ama bir şeyi itiraf edeyim mi, o zamanlar olduğu kadar hislenmiyor.

Yolda birşeyleri kaybetmişim gerçekten demek ki. Ya da Çetin Altan'ın dediği gibi enseyi karartmamak lazım, ergenlikte insan daha bi içli oluyor, ondandır sadece belki de...

Sunday, March 15, 2009

Şemsiye

işimin güzelliklerinden biri (zorluklarına hiiiç girmeyelim) bol bol müzik dinleyebilmek. bazen kulaklığı takıp ortamdan tamamen kopmak, bazen de (her seferinde tercih edilesi olmamakla birlikte) yeni müziklerle tanışabilmek.

günün şarkısı da benim hayatıma birkaç ay önce girdi bir adana gezisi sırasında. ismi lazım değil bir fabrikanın daracık odasında 3 kurban soluksuz çalışırken, sonra bir otel odasında gecenin bir yarısı ertesi gün gelecek manager'a pür stres dosya hazırlamaya uğraşırken; 10 gün boyunca her gün istinasız kimbilir kaç kez dinlendi bu şarkı, o laptop'ların kendine özgü bozuk ama yine de buna şükür bu ortamda dedirten sesinden.

farkına varmadan alışkanlık yaptı. kendi güzelliğinden çıktı, ayrıntısı bilenine saklı kalsın başka güzellikleri simgeler oldu. benim soundtrack'ime de girme hakkını kazandı sonunda.





Yavuz Bingöl - Semsiye.mp3 -

(HD'ye selamlar. high definition tv gibi oldu)

Tuesday, March 10, 2009

bu blogda siyasete girmeye hiç niyetim yok (ki özel hayatımda da mümkün olduğunca uzak durmaya çalışıyorum). okurun hakkımda belli yargılara varmasını da istemiyorum, genel geçer kalıplara göre değerlendirmeler yaparak. görünce içim cız etti, paylaşma ihtiyacı hissettim o kadar.

önce bu geldi başımıza: http://www.richarddawkins.net/ (tr'den turk telekom'un dns'inden bağlandığınızı varsayıyorum internete. "lucky for tosunfatması")

bu gece de şu haberi öğrendim:
http://www.earthtimes.org/articles/show/259244,turkish-science-institute-bans-magazine-cover-story-on-darwin.html

söyleyecek bişeyim yok, canım çok sıkkın, o kadar...

Sunday, March 8, 2009

yoğun istek üzerine (esasında tek bir istek geldi ama sağlam yerden geldi) Slumdog Millionaire'in sonundaki dans sahnesini ekliyorum.

tosunfatması'nın söylediği çok doğru. "Jai Ho" filmin bütün özünü kapsıyor. Onun deyişiyle cover ediyor. Fazla söze gerek yok, izleyelim, güzelleşelim.





(Bu arada bu youtube yasağını napcaz hiç bilemiyorum, yukarıdaki video'nun linkini dailymotion'dan buldum ama youtube'daki content çeşitliliği başka hiçbir sitede yok maalesef.)

Wednesday, March 4, 2009

Bütün gün "slow turk" adlı radyoya maruz kalmış yaralı ruhuma merhem Princeton'ın "The Waves" şarkısından geldi bu gece. Link eklemiyorum bu sefer. Zaman ve biraz da mekan kısıtlamalarından ötürü.

Yalnız dikkat edilmesi gereken bi nokta, şarkıyı muhakkak "rufus remix" formatında dinlemek lazım. Orjinal hali nasıl desem boyle bi tatsız; evet buldum, sigarasız biraya benziyor. Hiç içmeyin daha iyi. Tabii buna katılmayanlar olacaktır. Hayatlarında sigara içmemiş olanlar mesela :) Siz en iyisi mi her iki versiyonunu da dinleyin.

Şarkıyı nerden bulabilirim diyorsanız aramaya inanmak lazım derim. Ama bi kolaylık olarak http://www.rcrdlbl.com/ 'a bakabilirsiniz. Emin olmamakla birlikte...


PSA: Sigara sağlığa zararlıdır!

Tuesday, March 3, 2009

Bir Film Eleştirimsisi

"Slumdog Millionaire" kulaktan kulağa yayılan efsanesini aldığı 8 Oscar'la perçinleyerek Türk sinemalarında da gösterime girme şerefine nail olmayı başardı. Seçici milletiz vesselam!

Film ise benim aklımda en çok M.I.A.'den Paper Planes'in çaldığı sahneyle kaldı.(Hani bizim afacanların tren tepelerinde dolaştığı sahne) Şarkıyla sahne o kadar uyumluydu ki, sanki M.I.A. şarkıyı film için özel olarak bestelemiş diye düşünmekten kendimi alamadım.

Aşağıya o sahnenin videosunu ekleyecektim aslında ama tek bir sahnenin bütünlükten ayrılınca etkisini yitirdiğine karar verdim. Onun yerine sadece şarkıyı dinleyelim efenim, buyrun...




M.I.A. - Paper Planes